Pazartesi- Cuma - 10:00 - 18:00, Ctsi - Paz. - Kapalı

Doğup Büyüdüğüm Diyarbakır

7-8 kasım 2018

Sevgili dostlar, sizlerle paylaşmaya başladığım gezilerimizin ilkinin doğup büyüdüğüm şehir Diyarbakır olmasından büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu bir tesadüf değil. Diyarbakır’da o kadar özel lezzetler var ki, bunları sizlerle uzun uzun paylaşmasam olmazdı.

Diyarbakır’a yemeğe gidelim teklifinde bulunduğumda, arkadaşlarım yine bizi kebap yemeğe mi götüreceksin diye karşı çıktılar. Gerçekten de Diyarbakır denince akla komşu şehirlerdeki gibi kebaplar gelse de Diyarbakır’da yemek kültürü çevresindeki şehirlerden çok farklıdır. Arapların, Kürtlerin, Süryanilerin ve özellikle Ermenilerin bu şehrin yemek kültüründe etkisi çoktur. Yahudiler zengin olduğunda dükkanı, Ermeniler zengin olduğunda mutfağı ikilerlermiş sözünü unutmayınız.

Bu şehirde sokakta yemek yeme alışkanlığı pek yoktur. Sokak yemekleri sabah erken saatte sokak aralarında yenen ciğer kebabı ve paça ile sınırlıdır. Ciğer kebaplar da nohut fındık arası boyutlarda ciğerlerden yapılır. Şimdilerdeki gibi koca parçalar şişe takılmaz. Öğlen yemekleri evde yenir ve sonrasında da sıcağın etkisi nedeniyle küçük bir siesta yapılır. Köyden kasabadan gelmiş arkadaş ve akrabalar öğlenleri şehirde yemeğe davet edilecek lokanta olmadığından olsa gerek, eve davet edilir. Babamın da öğlen eve kimi davet edeceği önceden pek bilinmediğinden annemin her gün yaşadığı stresi halen hatırlarım.

Bugün de durum çok farklı değil. Tabii ki şehrin modern mahallelerinde her türlü yemeği bulmanız mümkün. Ancak yöresel yemekleri tatmak istiyorsanız işiniz biraz zor. Ben de arkadaşlarımı Diyarbakır’a davet egttiğimde nerede, ne yedirebileceğimi kara kara düşünmeye başladım. Eski dostlar ve şehirde tanıdığım ve yemek konusundaki maharetine inandığım Hülya hanım sayesinde bu güçlüğü yendim. Hülya hanıma instagramda “siparişevi” hesabı üzerinden ulaşabilir ve Diyarbakır yemeklerinin birçoğunu ısmarlayabilirsiniz. Hülya hanımı tanıdığımız günden beri bizim dolapta  Diyarbakır çörekleri ve içli köfteler hiç eksik olmuyor.

 

Diyarbakır çöreği denince azıcık durmak lazım. İçine katılan mahlep ve çörek otu ve de tabii ki bol Diyarbakır tereyağı

sayesinde damağınızda olağanüstü bir tat bırakır ki, yanında bir de örgü peynir oldumu yemeğe doyamazsınız.

Bu özel lezzetin tüketimini kontrol etmek için

babam çocukluğunda peynirlerin tuzu alınmadan,

çöreklerin de özellikle bayat olarak sofraya konulduğunu söylerdi.

   

 

 

                Gelelim içli köfteye:

Diyarbakır’da içli köfte İstanbul’da yediklerinize pek benzemez

Dışı ve içi ayrı ayrı birer lezzettir. Genellikle haşlanarak yense de artan içli köfteleri

yumurtaya bulayıp tereyağında kızarttığınızda tadına tat katabilirsiniz.

Yeter ki aldığınız kaloriyi pek düşünmeyin.

İçli köftelerin en özeli ise sevgili yengemden başka kimsede

bugüne kadar rastlamadığım dışı pirinç ile yapılan içli köftedir.

Her ne kadar kendisine kıyamasam da o bana her gittiğimde

bu içli köftelerle küçük bir ziyafet çekmekten hiç vazgeçmedi.

  

 

Kaburga dolması; hazırlanması olağanüstü zahmet gerektiren bu lezzeti bize tattırdıkları için öncelikle sevgili Vedat’a ve

eşi başta olmak üzere “Don Kişot pide ve sembüsek”


ekibine çok çok teşekkür ederim. Onlar olmasaydı Diyarbakır’da 10 kişi için gerçek bir kaburga dolması bulmak neredeyse imkansızdı.

Kuzunun kaburgası içine doldurulan pilav, uzun uzun kısık ateşte  pişirilip sonra da fırınlanıyor. Basit gibi görünse de önce lezzetli ve genç bir kuzu, 

sonra da özel bir pilav gerektiriyor. Diyarbakır’da pilav denince akla 3 şey gelir; Karacadağ pirinci, bol sade yağ ve tereyağda kavrulmuş taze badem.

Bunlar biraraya geldiğinde de olağanüstü bir lezzet kaçınılmaz olur. 

 

Öğlen yemeğini sonlandırmak için Diyarbakır’da seçenekler sonsuz.

Ceviz ve son zamanlarda fıstıkla da yapılan Burma kadayıfı tatmadan dönmemek lazım.

Başka bir seçenek ise, evlerde ağır misafirlere veya törenlerde yapılan Nuriye tatlısı.

Bugün maalesef bu tatlıyı bulmak mümkün değil. Büyük şehirlerde yediğimiz ile benim bildiğim

Nuriye tatlısının alakası yok. Sadece gerçek Nuriye nin bademle yapıldığını ve sütünün hiç

hissedilmediğini söylemem yeterli. Meraklıları için sevindirici bir bilgi vereyim; yolunuz Datça Palamut bükü’ne

düşerse, yörede damat tatlısı veya badem tatlısı diye bilinen tatlıyı deneyin.

Eski Nuriye tadına yakın bir lezzet ile karşılaşacaksınız.

Benim favorilerimden biri de Zingil tatlısı da denen lokma tatlısıdır ki Ege taraflarındaki lokmaya pek benzemez.

Biz yemeğimizi lokma hamuru ile yapılan ancak özel demirlerin şeklini alan demir tatlısı ile sonlandırdık ki

bu tatlı içinde Hülya hanıma çok teşekkür ederim.

 

Dönüş yolunda, Ulucami’nin karşısındaki hanlara girip bol bol alışveriş yapmayı da ihmal etmemek lazım. Almadan dönmemeniz gereken birçok malzeme var ama ben

Karacadağ pirinci, tane sumak, örgü peynir ve üzüm pestili ve cevizli sucukla yetinmek zorunda kaldım.

Diyarbakır’a giderken beni de grubunuza dahil edebilirsiniz, etmezseniz de her zaman rehberliğime başvurabilirsiniz.

Umarım siz de gittiğiniz de en az benim kadar zevk alırsınız.